Kuzey Kutbu, gezegenin geri kalanından dört kat daha hızlı ısınıyor ve bu, karada bulunan buzulların ve okyanus yüzeyinde yüzen deniz buzullarının hızla eridiği anlamına geliyor. Arktik Denizi buzunun üçte ikisi, 1958'de ilk haritası çıkartıldığından beri kayboldu. 2000 ile 2019 arasında, dünyadaki buzullar her yıl 267 milyar ton buz kaybetti. Ayrıca Himalaya buzullarının, 2100 yılına kadar buzlarının üçte birini kaybetme yönünde ve Alp buzullarının da yarısını kaybedileceği tahmin ediliyor.

Columbia İklim Okulu Lamont-Doherty Dünya Gözlemevi'nde Grönland buzunu araştıran bir iklim jeokimyacısı olan Joerg Schaefer, "Araştırmamızdan size buzun altındaki ana kayanın düşündüğümüzden çok daha yüksek bir hızda açığa çıkacağını söyleyebilirim. Bütün tahminler değişim açısından çok muhafazakar; değişim çok daha hızlı olacak. Bu dünya çapında doğrudur. Ancak Grönland, çeşitli iklim faktörleri nedeniyle bu buz değişimi tahminlerinin çok, çok, çok muhafazakar olduğu alanlardan biri olabilir."

buzul (3)-1

Nature Climate Change'de yayınlanan araştırmaya göre, insan faaliyetinin zaten yol açtığı küresel ısınma nedeniyle, Grönland'ın erimesi deniz seviyelerinin 3,5 cm yükselmesine neden olacak. Ayrıca çalışma yazarları, emisyonlar devam ederse ve Grönland'ın 2012'deki rekor erimesi norm haline gelirse, deniz seviyesinin 30 inç veya daha fazla yükselmesiyle karşı karşıya kalabileceğimizi aktardı.

Ortaya çıkan potansiyel deniz seviyesi yükselmesi, dünyanın dört bir yanındaki alçak kıyı bölgelerinde yaşayan 680 milyon insan için felaket anlamına gelebilir ve bu sayının 2050 yılına kadar bir milyarı geçmesi bekleniyor.

Peki eriyen buzulların altında neler yatıyor?

Kuzey Kutbu'ndaki yaz buzulları 2035 gibi erken bir tarihte tahmin edildiği üzere ortadan kalkarsa, bölgeyi gemiler için daha erişilebilir hale getirebilir ve fosil yakıt çıkarma ve madencilik için yeni fırsatlar sağlayabilir.

Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırması, dünyanın keşfedilmemiş gaz kaynaklarının yaklaşık yüzde 30'unun ve dünyanın keşfedilmemiş petrolünün yüzde 13'ünün Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyinde, çoğunlukla okyanusun açıklarında bulunabileceğini tahmin ediyor. ABD Kongre Araştırma Servisi, bu fosil yakıtlara ek olarak Kuzey Kutbu'nun bir trilyon dolar değerinde değerli metaller ve mineraller içerdiğini tahmin ediyor.

buzul (2)-1

Grönland kömür, bakır, altın, nikel, kobalt, nadir toprak metalleri ve çinko yataklarına sahiptir. Eriyen buz, binlerce yıldır erişilemeyen araziyi ortaya çıkardıkça, maden çıkarma aktiviteleri başlayacaktır.

Kuzey Kutbu'ndaki derin deniz yatağında ve başka yerlerde de değerli metaller bulunur. Arktik Okyanusu tabanındaki patates benzeri nodüller, havacılık endüstrisinde kullanılan bakır, nikel ve skandiyum gibi nadir toprak elementleri içerir. Norveç, bakır, çinko, kobalt, altın ve gümüş yataklarından yararlanmak için okyanus tabanındaki derin deniz madenciliğini araştırıyor. Hatta geçtiğimiz dönemlerde Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi, deniz yatağı araştırması için şimdiden 30 sözleşmeyi onaylamıştı.

Okyanus tabanında madencilik yapmak, besin zincirinin temeli olan planktonlar da dahil olmak üzere deniz ekosistemlerine ciddi zararlar verebilir. 

buzul (4)

Bilim insanları, sinek beyninin tamamını haritalandırmayı başardı Bilim insanları, sinek beyninin tamamını haritalandırmayı başardı

Bunun yanı sıra buzullar çözülürken, on binlerce yıldır yeraltında saklı kalan bakteri ve virüsler de ortaya çıkmaya başlayacak. Geçtiğimiz senelerde yapılan kazı çalışmalarında bir gram buzulun altında binlerce uyuyan mikrop türü barındırdığı bulunmuştu. Bu türlerden bazıları yeni virüsler veya insanların bağışıklığı ve tedavisi olmayan eski virüsler veya çiçek hastalığı veya hıyarcıklı veba gibi hastalıklar olabilir.

Hatta 2016'da Sibirya'da yaşanan bir olayda yüz kişi hastaneye kaldırıldı ve 75 yıl önce donmuş buzullar çözüldüğünde açığa çıkan enfekte bir ren geyiği leşinden şarbon kaptıktan sonra bir çocuk hayatını kaybetmişti.

Eğer hatırlarsanız bilim insanları, amiplere bulaşan 30.000 yıllık bir virüsü yeniden canlandırmıştı ve 400.000 yıldan daha eski mikropları keşfetti. Bilim dünyasını korkutan en büyük nokta ise, bu mikroorganizmalardan bazıları geliştirilen antibiyotiklere karşı dirençli olabilir.

Editör: Enes Sapmaz