Uzay, günümüzde sadece bilim insanları için değil, aynı zamanda hükümetler ve teknoloji devleri için de rekabet alanı haline gelmiştir. 4 Ekim 1957'de Sovyetler Birliği'nin Sputnik-1 uydusunun fırlatılmasıyla başlayan Uzay Çağı, günümüzde devletlerin stratejik ve ekonomik güçlerini şekillendiren önemli bir platforma dönüşmüştür. Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan uzay yarışı, artık çok daha geniş bir aktör yelpazesine yayılmıştır. Bu bağlamda, Çin, Hindistan, Japonya, Avrupa ve Güney Kore gibi ülkeler, yeniden kullanılabilir roketler, Ay görevleri ve Mars projeleri ile uzay sahasında aktif bir şekilde yer almaktadır.
ABD’nin Endişesi: Çin ve Rusya’nın Yükselişi
ABD merkezli Council on Foreign Relations (CFR) tarafından yayımlanan “Uzay Güvenliği: ABD’nin Eylem Planı” raporu, Çin ve Rusya’nın uzay kapasitesindeki artışın Washington için stratejik bir tehdit oluşturduğunu vurgulamaktadır. Raporda bu iki ülkenin geliştirdiği anti-uydu sistemleri ve artan yörünge yoğunluğunun çarpışma riskini artırdığı ifade edilmektedir. ABD’nin liderliğini kaybetme tehlikesi karşısında ise “yeni bir Sputnik vakası” uyarısı yapılmaktadır. CFR’ye göre, Washington yönetiminin uzayı ulusal bir öncelik olarak belirlemesi, Beyaz Saray’da bir uzay zirvesi düzenlemesi ve uluslararası uzay hukukunun modernize edilmesi için aktif diplomasi yürütmesi gerektiği belirtilmektedir.
Çin, Hindistan ve Yeni Güçler
Uzay yarışında öne çıkan aktörlerden biri olan Çin, Chang’e ve Tiangong projeleriyle Ay’a yumuşak iniş gerçekleştiren, Ay’ın uzak yüzüne araç indiren ve kendi uzay istasyonunu kuran ilk ülkelerden biri olmuştur. Hindistan ise 2023’teki Chandrayaan-3 görevi ile Ay’ın güney kutbuna inen ilk ülke unvanını kazanarak düşük maliyetli uzay projeleriyle dikkat çekmektedir. Japonya, Güney Kore ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) da bilimsel ve ticari hedeflerle uzay rekabetinin içinde yer almaktadır.
Uzay Ekonomisi Büyüyor
ABD merkezli Uzay Bilgi Paylaşımı ve Analiz Merkezi'nden Samuel Visner, küresel uzay ekonomisinin 2024'te 613 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağını ve 2035 yılına kadar 1,8 trilyon dolara yükselebileceğini belirtmektedir. Visner, küresel ekonominin zirvesinde olmak isteyen ülkelerin uzay kabiliyetlerini artırması gerektiğini vurgulamaktadır.
Özel Sektör Yeni Dönemi Başlatıyor
2000’li yıllardan itibaren SpaceX, Blue Origin ve Virgin Galactic gibi özel şirketler, uzay alanında devlet tekelini kırarak önemli bir rol üstlenmiştir. SpaceX’in yeniden kullanılabilir roketleri, uzaya erişim maliyetlerini önemli ölçüde düşürmüştür. Ancak Boeing’in Starliner kapsülünde yaşanan arızalar, uzayda özel sektörün üstlendiği rolün hâlâ büyük teknik riskler içerdiğini göstermektedir. Gelecek dönemde Ay ve Mars’a insanlı görevler, devletlerle özel girişimlerin ortak projeleri ile şekillenecektir. Uzay, artık yalnızca bilimsel merak değil, aynı zamanda yeni bir jeopolitik ve ekonomik rekabet alanı olarak ön plana çıkmaktadır.