Korku, insanlığın evrimsel süreç içinde geliştirdiği hayatta kalma mekanizmalarından biridir. Ancak, nadir görülen bazı durumlar, korkunun deneyimlenmediği insanları ortaya çıkarıyor. Bu yazıda, Cushing Sendromu nedeniyle korku hissetmeyen Jordy Cernik'in hikayesini ve buna benzer durumları inceleyeceğiz.
Cushing Sendromu ve Korkusuzluk Deneyimi
İngiliz Jordy Cernik, Cushing Sendromu'nun neden olduğu kaygı bozukluğu nedeniyle böbrek üstü bezlerini aldırdı. Cushing Sendromu, böbrek üstü bezlerinin aşırı miktarda stres hormonu olan kortizol üretmesiyle ortaya çıkan nadir bir hastalıktır. Cernik, tedavi sonrası kaygı hissini kaybetmesine rağmen, korku deneyiminde bir değişiklik olduğunu fark etti. 2012 yılında Disneyland'deki bir lunapark treninde korku hissetmediğini anlayan Cernik, daha sonra bir uçaktan atlayarak ve Newcastle'daki Tyne Köprüsü üzerinden çelik halatla geçerek korkusuzluğunu test etti. Bu deneyimlerin hiçbirinde nabzında herhangi bir yükselme olmadı.
Urbach-Wiethe Hastalığı ve Korku Algısı
Korku hissetmemek, sadece Cernik'e özgü bir durum değil. Lipoid proteinozis olarak bilinen Urbach-Wiethe hastalığı, bu durumu yaşayanların tanıdığı bir başka nadir genetik hastalıktır. Bu hastalık, şu ana kadar yaklaşık 400 kişide teşhis edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Iowa Üniversitesi'nde bilimsel araştırmalara tabi tutulan Justin Feinman, bu hastalığı incelemek için çeşitli deneyler yapmıştır. Cernik gibi, Urbach-Wiethe hastalığı bulunan bireyler de korku hissetmezler. Feinman, bu bireylere farklı korku türlerini denetlemek için çeşitli korku filmleri izletmiş, ancak hiçbirinde korku tepkisi gözlemlenmemiştir.
Amigdala ve Korku İşleme Mekanizması
Urbach-Wiethe hastalığı, kromozom 1'deki ECM1 genindeki bir mutasyon sebebiyle oluşur. ECM1, hücrelerin ve dokuların desteklenmesi için kritik olan pek çok proteinden biridir. Bu genin hasar görmesi, amigdala adı verilen ve korkunun işlenmesinde önemli bir rol oynayan beyin bölgesinin işlevini etkiler. Feinman, amigdalanın sadece korku ile ilgili değil, mutluluk, öfke gibi diğer duyguları da işleme kapasitesinin büyük ölçüde sağlam kaldığını belirtmektedir.
Korku Koşullanması ve Sosyal Davranışlar
Yapılan deneylerde, Urbach-Wiethe hastalığı olan bireylerin korku koşullanması yaşamadığı gözlemlenmiştir. Örneğin, sıcak bir tencereye dokunmamaları gerektiğini bilseler de, korku tepkisi göstermemekte ve buna rağmen tehlikeli durumlarla karşılaşma sıklıkları artmaktadır. Ayrıca, bu bireyler diğer insanların korkmuş yüz ifadelerini tanımakta zorlanmakta, ancak mutluluk ve üzüntü ifadelerini algılayabilmektedirler. Bu durum, sosyal ilişkilerde sorunlara yol açmakta ve tehlikeli durumları tanıma konusunda zorluklar yaşamalarına neden olmaktadır.
İçsel Tehditler ve Panik Hissi
Feinman'ın araştırmaları, amigdalanın dış tehditlere karşı nasıl bir rol oynadığını gösterirken, içsel tehditlerde beyindeki tepki mekanizmalarının farklı işlediğini ortaya koymuştur. Kanda yükselen karbondioksit seviyeleri, boğulma hissi yaratmakta ve bu durum, amigdalanın normalde korkuyu frenleme işlevini yerine getiremediği için aşırı panik tepkilerine yol açmaktadır. Amigdala hasar gören bireyler, bu içsel tehditlere karşı beklenmedik şekilde yoğun korku yaşayabilmektedir.
Korkunun Evrimsel Önemi
Urbach-Wiethe hastalığı gibi nadir durumların incelenmesi, korkunun evrimsel rolünü anlamamıza yardımcı olmaktadır. Amigdala, tüm omurgalı hayvanlarda hayatta kalmak için kritik bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Feinman, amigdala hasarı olan bireylerin vahşi yaşamda karşılaşacakları tehlikelere karşı savunmasız kalacaklarını vurgulamaktadır. Ancak, Cernik gibi bazı bireyler, bu hasara rağmen uzun süre hayatta kalmayı başarmışlardır. Bu durum, korkunun çağdaş hayatta gerekli olup olmadığını sorgulamamıza neden olmaktadır, özellikle temel hayatta kalma gerekliliklerinin karşılandığı modern toplumlarda.